Yıldız Tek Gamlı: Yazmaya Adanmış Anadolu Ruhu

Yazar Yıldız Tek Gamlı Röportajı

Betül FIRAT: Öncelikle hoş geldiniz diyor ve söyleşimizin başlangıcında bir iki cümleyle sizi tanımak istiyoruz.  Yıldız Tek Gamlı kimdir?
Yıldız Tek Gamlı: Aslen Nevşehirli, Ankara’da doğan, büyüyen, okuyan sıradan bir Anadolu insanıyım. Her birimizin toz zerresi olduğumuz evrende sürekli eğitime inanan, aldığı eğitimlerdeki edindiği bilgileri geleceğe aktarmaya çalışan; geleceğin çocuklar olduğunu düşünen, bu yüzden geleceğin büyüklerine önce kendini sevmeyi, ardından her canlıya şefkat ve merhamet beslemeyi, saygı duymayı, bizsiz dünyanın olabileceğini ama dünya olmadan bizim var olamayacağımızı öğretmeye çalışan eski bir eğitimci, aynı zamanda çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanıyım.
Betül FIRAT:  Yazmaya nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?
Yıldız Tek Gamlı: Elbette, ortaokulda kompozisyonlarla, lisede şiirle tanışan ergen psikolojisiyle şiirlerle, denemelerle başladım. Zaman içerisinde olgunlaştıkça okumak ve yazmak bir tutku oldu benim için… Yazma olgusu biriktirdiklerinin taşması, etrafınızda bildiklerinizi konuşamadığınızda sizinle aynı duyguları taşıyan insanları bulma çabasıdır. Umarım benimle aynı dili konuşan insanları bulurum diye nerdeyse otuz yıldır yazıyorum. Profesyonel basım aşamasında yazmaksa bambaşka bir hikâye ama yazmaya devam ediyorum diyebilirim.
Betül FIRAT:  Edebiyat alanında ilk eseriniz nedir ve ilk yayınlanan eseriniz hangisidir?
Yıldız Tek Gamlı: İşin doğrusu yazar olmak gibi bir düşüncem yoktu. Anne olduktan sonra çocuk kitaplarında daha dikkatli, daha özenli oldum. Piyasada çok güzel eserlerin yanında bir sürü çocuk klasiği gibi çocuklarıma asla okumayacağım kitaplar da vardı. Bir şeyleri eleştirmek kolaydı, çocukları, çocukların dilini anlıyorsam doğru işler yapmalıyım dedim. Gökçe ve Göksu serisinin ilk dört kitabı bu fikirle ortaya çıktı. 
Betül FIRAT: Ailenizde sizden başka sanatın herhangi bir alanıyla ilgilenen var mı?
Yıldız Tek Gamlı: Entelektüel bir yazar değilim. Benim dönemimde birçok yazan arkadaşımın da böyle olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; ben köyden ekmek parası için şehre giden, okuma yazma bilmenin “büyük insan” olarak algılandığı, toprakta büyüyen çiftçi çocuklarıyız. Anne ve babalarımız da ne köyden kopabilmiş ne de şehirli olmuş bir nesli ifade ediyor. Kızım Finlandiya’da bir eğitim programındayken hocasının masasında duran bir fotoğraf görüyor, kim olduğunu sorduğunda, hocası “Anneannem bilmem ne üniversitesinde mastır yaparken” diyor. Düşünün; anneanne mastır yapıyor, anne bilmem nerede akademisyen, kızı çocuğumun hocası… Ben bunu Maslow’un ihtiyaçlar listesi gibi düşünüyorum. İnsan karnını doyurmadan, korunaklı bir yapı oluşturmadan eğitimi düşünemiyor. İşte bu yüzden Anadolu insanıyım diyorum. Bizim eğitimli nesiller, yazarlar, şairler, ressamlar ancak birkaç nesil sonra yetişecek. Elbette sanatın pek çok kulvarında varız, bu Anadolu’nun ilk yerleşim yerlerinden birisi olmasıyla ilgili. Belki ilk sanatçı da mağaralara avlarını çizen bir avcının ya da bir mağarada yaşadığını göstermek için kendisinin, eşinin, çocuklarının el izini kök boya ile bastıran bir babanın eseridir. Eğer böyle düşünürsek toprağın ekimiyle kültürü oluşturan tüm atalarımızdan dolayı ailemde herkesin sanatçı olduğunu söyleyebilirim.
Betül FIRAT: Sizin için en önemli olan eseriniz hangisidir?
Yıldız Tek Gamlı: Offf bu çok fena soru… Hangi çocuğunuzu daha çok seviyorsunuz ya da annenizi mi babanızı mı seviyorsunuz gibi. Bugüne kadar çıkan 11 eserim benim 48 yıllık birikimim sonrası kâğıda dökülenler ve dökülmeye devam ediyor. Özel bir kitap derseniz “Büyüklere Küçüklerden Masallar” ı söyleyebilirim. Çünkü bu kitapta her şey gerçek, gönüllü annelik yaptığım AÇEV ve SHÇEK kurumlarında gözlemlediğim, tanıdığım, yüreğime bastığım dört özel çocuğun, dört özel hikâyesi var. Bu çocukların hayata bakış açısı, bütün olumsuzlukları kendi küçük yürekleriyle yorumlamaları büyüklere büyük bir ders veriyor. 12 yaş üzeri gibi görünse de farkında olmadığımız farkındalıkları, çocukların kendi dilleriyle bir tokat gibi değil de bir gülümsemeyle çarptıkları harika bir kitap. Okuyan herkesin “Memleketimin Küçük Prensi…” ya da hiç böyle düşünmemiştik diye çocuklarına sımsıkı sarıldıkları bağlayıcı bir kitap.
Betül FIRAT:  Bir yazar sanatını icra ederken en çok neye dikkat etmeli?
Yıldız Tek Gamlı: Özgün olmalı, herkesin yazdığı yüzlerce binlerce yazılan konuları öyle bir yazmalı ki, a evet bunu şu yazar yazmış dedirtebilmeli.  Kendini yenileyebilmeli, eleştirilere açık olmalı, yazmayı disiplin haline getirmeli ki sürekli ve yepyeni eserler üretebilsin.
Betül FIRAT: Kitaplarla aranız nasıldır? En son hangi kitabı okudunuz? En çok tavsiye edeceğiniz kitap hangisi olurdu?
Yıldız Tek Gamlı: Okuduğum Cin Ali, Ömer Seyfettin, Rıfat Ilgaz, La Fontaine, Keloğlan gibi çocuk kulvarını saymazsak ki hala çocuk kitabı okumaktan çok büyük zevk alıyorum, en son Nigar Kaya’nın “Gölge Etmem” kitabını okudum. Oldukça etkileyici, yokluk, sefalet, cahillik içinde insanın yok oluşuna defalarca sinir olduğum ve “Eğitim şart!” diye isyan ettiğim bir kitap. Yetişkin insan bir kitapseverse zaten kendi kitap yolunu bulmuştur ama gençlere tavsiyem, keyif alacağınız, içinde yok olacağınız, ufkunuzun açılacağı, yenidünyaları tanıyacağınız kitaplar okuyun. Bu kitap bitki yetiştiriciliği de, astrofizik de, sıradan bir aşk öyküsü de olabilir. Önemli olan kitabı kapattığınızda size ne kattığıdır.
Betül FIRAT: Sizi etkileyen şair, yazar veya sanatçılar kimlerdir?
Yıldız Tek Gamlı:  Kitap fuarlarında, ikinci el kitapçılarda dolaşmaya bayılıyorum. İsim vermenin çok doğru olduğunu düşünmüyorum ama ilgimi çeken her kitabı okurum. O kadar pis bir huyum var ki sadece bir cümle için seçtiğim bir kitabı akışı hoşuma gitmese de emeği bildiğimden bitirmeden bırakmam. Tam bir sayı bilmiyorum ama okuduğum romanların 1300/1500 arası olduğunu düşünüyorum. Bir çocuk kitabı yazarı olmanın yanında bir anne olarak tavsiyem çocuklarınıza benim kitaplarımı rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Betül FIRAT: İyi yazmak için bir formül var mıdır? Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
Yıldız Tek Gamlı:  Öncelikle okumanız gerekiyor, ne yazmak istiyorsanız hangi konuda yazmak istiyorsanız o konu ile ilgili bugüne kadar çıkmış bütün eserleri bilmeniz ve okumanız gerekiyor. Özgün bir eser çıkarmak istiyorsanız bu şart, üzgünüm… Kimi insan gecenin sessizliğinde, kimisi ise sabahın ilk ışıklarıyla dünya uyanırken yazmayı sever, bu sizin tercihiniz… Önemli olan bunu rutine bindirmek, hayatınızın akışına sığdırmak. Çünkü yazmak; emek isteyen bir uğraş… Genç meslektaşım Yudum Mingan bir seferinde bana, hocam saçmalasam da mutlaka her gün yazıyorum, bazen o yazdığım saçmalıklar bir karakter, yer betimi, bir duygu boşalması olabiliyor, demişti. İşte o zaman doğru yolda olduğunu anladım ve bana da örnek oldu.
Betül FIRAT: Gençlerimizi edebiyata ve sanata kazandırmak için neler yapılabilir?
Yıldız Tek Gamlı: Milli Eğitim Bakanlığı’na ve öğretmenlerimize çok iş düşüyor burada. Kitapların not ortalamasını yükselten nesneler, sene başı verilen okunacak kitap listelerinin de doğru olduğunu düşünmüyorum. Çocuk kitapla tanıştırılmalı hem de daha okul öncesinden, yazarla tanıştırılmalı ki hayatında bir yazarın varlığını, bir kitabın önemini, ilerleyen dönemde okumanın ona ne katacağını bilsin. Zaten bunları öğrenen çocuk kitap okumanın zevkine varacak, keşfettiği her yenidünya sonrası yeni bir dünyayı keşfedip kendine kocaman bir evren oluşturacaktır.
Betül FIRAT: Sizi okumak isteyen, takip etmek isteyen dostlarımız nerelerden ulaşabilirler?
Yıldız Tek Gamlı: Sadece Intagram sayfam var ve herkese açık. Anneler, bir yazarı merak eden çocuklar kolaylıkla ulaşabilir. Sosyal medyada çok iyi değilim ve iletişimin her beğeniden ya da takipten önemli olduğunu düşünüyorum. Kitaplarımı okuduktan sonra benimle iletişime geçen, ilerleyen dönemde çocuklarına destek almak için sorular soran, çocukları büyüdüğünde gelip fuarlarda beni ziyaret eden okuyucularım var. Bunun değeri hiçbir şeyle ölçülemez.
Betül FIRAT: Şu ana kadar sohbetimizi okuyan ve bizlere eşlik eden dostlara son olarak ne söylemek istersiniz?
Yıldız Tek Gamlı: Öncelikle beğendiğim sizin gibi bir yazarla röportaj yapmak benim için çok değerliydi. Umarım okuyucularımıza bu anlam da keyif vermişimdir. Doğrusu bu kadar güzel sorular hazırlayan sizin gibi değerli bir yazarla, okuyucuların keyif alacağı “çocuk gelişimi ve eğitimi” üzerine de bir röportaj yapmak, anne ve babalara bu konuda yol göstermek isterim. Benim için röportaj değil çok keyifli bir sohbetti, çok teşekkür ederim.

Sanatçı Sinan DOĞAN ile Ödüllü Yazar Betül FIRAT’ın Röportajı

Betül FIRAT: Öncelikle hoş geldiniz diyor ve söyleşimizin başlangıcında bir iki cümleyle sizi tanımak istiyoruz. Sinan DOĞAN Kimdir?
Sinan DOĞAN: Merhaba hoş bulduk, kökenim Tunceli olmakla beraber, 1977 de öğretmen annemin görev yaptığı adana ilinde dünyaya geldim. 1993 yılından itibaren İzmir’e ailece yerleşip müzik hayatıma da İzmir’de devam ediyorum.
Betül FIRAT: Sanata nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?
Sinan DOĞAN: Aslında biraz traji komik ve hiç müzisyen olacağımı düşünmeden başladım. Şöyle ki babam 1988 yılında Mersin Gülnar ilçesinde müzisyenlik yaparken (Bu arada iyi bir bağlama üstadıdır) bir gün işyerinde sahne saatinde darbuka çalan sahne arkadaşına özenip evde babam prova yaparken elime su bidonu alıp kendimce darbuka çalmaya özenmiştim, fakat müzisyenlerin prova yaparken çalışmasının bölünmesi en sinir bozucu anlarıdır, işte tamda öyle bir anda bana sert bir ses tonuyla çalışmasını bölmemesini çalacaksam eğer düzgün bir şekilde çalmamı yoksa bidonu elimden bırakmamı istediği bir anda kırgın üzgün bir şekilde bidonu bırakıp odama çekilip, tavrından dolayı hırs ile darbuka çalmak konusunda kendimce inatlaşmıştım. Ve o gün benim hayatımda bugün 35 yılı dolduran bir müzik hayatımın sanki temeli atılmıştı. Sonrasında sadece 1 ay sonra sahne hayatım başladı devamında önce bağlama ve org çalarak profesyonel müzisyenliğin adımları sırasıyla geldi.
Betül FIRAT: Sanatınızla ilgili alanında ilk eseriniz nedir ve ilk yayınlanan eseriniz hangisidir?
Sinan DOĞAN: İlk eserim, çok geceler adında müziği bana ait olan şarkım ile ilk klibimin çalışmasını yaptım.
Betül FIRAT: Ailenizde sizden başka sanatın herhangi bir alanıyla ilgilenen var mı?
Sinan DOĞAN: Evet, tabi ki dededen başlayan bir gelenek, dengbej olan dedem, babam, amcalarım müzisyen ve kız kardeşim tiyatro ile ilgileniyor.
Betül FIRAT: Sizin için en önemli olan eseriniz hangisidir?
Sinan DOĞAN: Ege Üniversitesi öğretim görevlilerinindi yanılmıyorsam eğer. Bir albümünü dinlediğimde çok etkilenmiştim ve o müziğin beni sürüklediği bir duyguyla şöyle bir hikâye gözümün önünden geçmişti; birini hayatımıza alırız ve onu çok severiz ve onunla her anımız o kadar mutlu geçer ki yüzümüzde hep bir gülümseme oluşur ve bu gülümsemeden oluşan yüzümüzde bir gamze oluşur. Ve bu sevgiyi bir ölüm ayırır. Fakat onu her zaman hatırlamak için her zaman mutlu olmak istersiniz ki mutlu olun ve yüzünüz de ondan hatıra kalan gamzeler oluşsun, işte tamda bu şarkıda der ki ayrılığın hüznünü yaşayamadan geçti ömrüm, her gülüşümde sen düşersin yüzüme…
Betül FIRAT: Bir sanatınızı icra ederken en çok neye dikkat etmeli?
Sinan DOĞAN: Yüreğe hitap edilmeli. Herkesin yüreği başka acılar ve mutluluklar taşır, İşte tamda bundandır ki acıları yada mutlulukları yakalayacak hikâyesi olan şarkıları doğru zamanda doğru yerde ve doğru kişilere okumak.
Betül FIRAT: Kitaplarla aranız nasıldır? En son hangi kitabı okudunuz? En çok tavsiye edeceğiniz kitap hangisi olurdu?
Sinan DOĞAN: Eğlence hayatında çalışmanın verdiği zorluktan dolayı, okumaya başladığımda dikkat sorunu yaşayanlar sınıfındayım maalesef. Son okuduğum kitap korkunç yüzlüler koğuşu savaşta yaşanan yaralanma hikâyesi anlatan blr kitap. Tavsiyem ise levent Gültekin’in yazdığı kasırga kitabı.
Betül FIRAT: Sizi etkileyen şair, yazar veya sanatçılar kimlerdir?
Sinan DOĞAN: Zülfü Livaneli ve levent Gültekin ve tabi ki BETÜL FIRAT
Betül FIRAT: İyi bir sanatçı olmanın için bir formül var mıdır? Sanatçı olmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
Sinan DOĞAN: Yorumcu olmak ile sanatçı olmak çok farklı şeyler, sanatçı olmak için öncelikle empati kurabilme yeteneğine sahip olmak gerekir, çünkü anlıyorum demek ile anlamak arasında fark var. Anlayan hikâyenin başrolündeymiş gibi hisseder. İşte tamda burada yazmaya başlar.
Betül FIRAT: Gençlerimizi sanatına kazandırmak için neler yapılabilir?
Sinan DOĞAN: Tüketim toplumunun bireyi olmaktan uzaklaştırmalı kesinlikle.
Betül FIRAT: Sizin eserlerinizi görmek isteyen, takip etmek isteyen dostlarımız nerelerden ulaşabilirler?
Sinan DOĞAN: YouTube ve Instagram adresimden “snanofficial” olarak aratılırsa ulaşılacağını düşünmüyorum.
Betül FIRAT: Şu ana kadar sohbetimizi okuyan ve bizlere eşlik eden dostlara son olarak ne söylemek istersiniz?
Sinan DOĞAN: Emek veren yazarlar ve sanatçılara destek verin lütfen. Göçebe fikirlere sahip olanlardan uzak durun çünkü göçebe fikirler günümüzün AVM’leri gibidir, sadece sizi tüketir…

Şair Sinan ALATAŞ ile Ödüllü Yazar Betül FIRAT Röportajı

Betül FIRAT: Öncelikle hoş geldiniz diyor ve söyleşimizin başlangıcında bir iki cümleyle sizi tanımak istiyoruz. Sinan ALATAŞ kimdir?

Sinan ALATAŞ: 15 yaşından itibaren askerlik üniforması giymiş, hayatının 30 yıllını tastamam TSK’ya ve vatanına feda etmiş, Askeri Lise ve Kara Harp Okulu’nda okurken Atatürk’ü ruhuna gururla işlemiş ve aynı sıralarda okumakla ve bir subay olarak komuta ederken ve aldığı görevlerde Atatürk’ün bir silah arkadaşı şuur ve iradesi ile haklı onuru başı dik taşımış ve şeref bilmiştir. Emekli olunca iç dünyasında sırasını bekleyen kendine ulaşmış ve okumak, anlamak, sorgulamak, düşünmek yolculuğuna çıkarak kendi ile kalan bir ömür yaşamayı ve insanlar arasında sadece yalın bir insan olarak yol almayı her bir gün için yeterli görmektedir. Aslında “Sinan ALATAŞ kimdir?” sorunuzu sadece “İNSAN” diye cevaplamak isterim.

Betül FIRAT: Yazmaya nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?

Sinan ALATAŞ: Ortaokul yıllarımdan itibaren zaman zaman şiirler yazardım. Ortaokuldaki öğretmenim sınav ve ödevlerimdeki kompozisyon yazılarıma iltifat ettikçe özenle yazmaya çalıştığımı hiç unutmam. Fakat her konuda ve sıkça yazmaya emekli olunca başladım. Kitapları okurken ve karşılaştığım her türlü fikri sorgularım ve ben de ya hemfikir olarak kendimce benzer fikirler üretir ve söylerim ya da aynı fikirde olmadığımı farklı düşündüğümü ifade eder ve kitapların kenarına şerhlerimi yazarım. Fikirler ve düşünceler bir kere yazmak ile buluşunca hele ki duygularınız da onlara katılınca yazmak gönlünüzün ve ruhunuzun gıdası ve huzuru oluyor, yazmazsanız açlık hissediyorsunuz, uykunuz kaçıyor. Biriken ve kitaplaşan ilk eserim şiir kitabım oldu ve fakat yazmak yolculuğumda fikir ve düşüncelerim de deneme, aforizma vb. kitaplar olarak sırasını bekliyor.

Betül FIRAT: Edebiyat alanında ilk eseriniz nedir ve ilk yayınlanan eseriniz hangisidir?

Sinan ALATAŞ: İlk eserim Ağustos 2022 yılında yayınlanan “Bir Yığın Söz” şiir kitabım.

Betül FIRAT: Ailenizde sizden başka sanatın herhangi bir alanıyla ilgilenen var mı?

Sinan ALATAŞ: Eşim ve çocuklarım var, şiir ve hikâye yazmak ve müzik konularında amatör ve hobi olarak ilgileniyorlar.

Betül FIRAT: Sizin için en önemli olan eseriniz hangisidir?

Sinan ALATAŞ: En önemli eserim “İnandığım gibi YAŞAMAK” tır. İnsan kendi yaşayışıyla da bir eser ortaya koyduğunun mutlaka farkında olmalı.

Betül FIRAT: Bir yazar sanatını icra ederken en çok neye dikkat etmeli?

Sinan ALATAŞ: Tek bir kelime ile ifade etmek istiyorum: “SAMİMİYET”. Arkasından “Özgür Düşünce”, tabi cesaretle.

Betül FIRAT: Kitaplarla aranız nasıldır? En son hangi kitabı okudunuz? En çok tavsiye edeceğiniz kitap hangisi olurdu?

Sinan ALATAŞ: Kitapsız bir hayat düşünemiyorum desem bilmem ki inandırabilir miyim? Ruhumun kitapla nefes aldığını düşünüyorum, biliyorum. En son Ahmet Şerif DOĞAN’ın “ŞARABİ” kitabını okudum. En çok tavsiye edeceğiniz kitap sorusu ile çevremde sıkça karşılaşıyorum ve tek bir kitap ismi ile cevap vermekten kaçınıyorum; hiçbir kitabı diğer bir kitapla yarıştırmak istemem, esas olan okumaktır, kesintisiz ve çokça okumak. Kendimden çok şey bulduğum bir kitap salt kendimle ilgilidir ve herkes başka başka bir kendi taşır, ne olur sadece okuyun ve bu sorunun cevabını herkes kendi kendine versin: “Bu kitap tam da benim için yazılmış…” diyerek.

Betül FIRAT: Sizi etkileyen şair, yazar veya sanatçılar kimlerdir?

Sinan ALATAŞ: Mustafa Kemal ATATÜRK ve özgürlüğü ve dahi özgür düşünceleri için bedel ödemiş diğerleri…

Betül FIRAT: İyi yazmak için bir formül var mıdır? Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?

Sinan ALATAŞ: En önemli formül okumaktır, çokça okumak. Beğenmek için uğraşmaksızın sadece yazın, yazdıkça kendinize evrileceksiniz zaten. Yıllar sonra ilk yazılarınıza baktığınızda kendinize tebessüm edeceksiniz, bu tebessümün tadını ömrünüzde belki başka hiçbir şeyde hatırlamayacaksınız.
Bu konuda Mozart’ın şu hikâyesini de ilginize sunmak isterim:
Mozart’a genç bir adam bir senfoninin nasıl besteleneceğini sorunca ona;
“Neden daha küçük bestelerden başlamıyorsun.” der.
Bunun üzerine adam;
“Ama üstat.” der. “Siz senfonilerinizi daha on yaşında iken yazmıştınız.”
Mozart gence bakarak;
“Doğru.” der. “Ama ben hiç kimseye nasıl yapılacak diye sormadım…”

Betül FIRAT: Gençlerimizi edebiyata ve sanata kazandırmak için neler yapılabilir?

Sinan ALATAŞ: Bazı ülkelerin bu konuda uyguladığı harika pratikler var. Öncelikle ülkemizde her konum ve makamdaki herkesin okuması ve okumayı ve yazmayı mutlaka sıkça dile getirmesi gerekir. Ardından devlet ve her türlü finans kaynağı gençlerimizi yazmaya teşvik etmeli ve örneğin yazılan bir eserin yani kitabın ilk 1000 adedini almayı taahhüt etmeli ve aldığı bu kitapları en ücra okullara dağıtmalı; böylece hem kitap yazan çoğalır, hem de çocuk ve gençler okumak için kitaplara daha kolay ulaşır. Düşündükçe daha çok yol bulursunuz, yeter ki gençlerin okumasını ve yazmasını dert edinen büyükleri olsun. Yine bir başka önerim; her türlü ödüllendirmenin ana temasının (kupa, madalya, plaket, sertifika, para vs.) yanına mutlaka bir veya birkaç kitap da konmalı. Devlet kurumları ya da finans kaynakları her kurum, özellikle okullarda, özel işletmelerde çalışanlar, öğrenciler, memurlar vs. ile bölgesindeki yazarlar ile imza veya söyleşi günleri düzenlemeli, böylece yazarlık, kitap ve okumak kıymetlendirilmelidir.

Betül FIRAT: Sizi okumak isteyen, takip etmek isteyen dostlarımız nerelerden ulaşabilirler?

Sinan ALATAŞ: “Bir Yığın Söz” şiir kitabımdaki ve ayrıca yazmış olduğum şiirleri ve okuduğum kitaplardaki altını çizdiğim satırları seslendirilmiş olarak https://www.youtube.com/@biryiginsoz youtube kanalımdan ve “Bir Yığın Söz” şiir kitabıma da https://www.tilkikitap.com/kitaplar/kitap-baski-sinan-alatas-bir-yigin-soz-2697.html adresinden ve diğer birçok sanal kitap satış noktalarından ulaşabilirler.

Betül FIRAT: Şu ana kadar sohbetimizi okuyan ve bizlere eşlik eden dostlara son olarak ne söylemek istersiniz?

Sinan ALATAŞ: Okuyun, okuyun, okuyun. Okuyanları şaşıracakları kadar takdir edin. Okuyanı olmayan kitap, yazarının yetimidir. Kitapları yetim bırakmayın. Elinizden geldiği kadar kitap hediye edin. Sizden hediye alacak birisi “Mutlaka kitap almışsındır…” diye doğru tahmin edebilsin ve sadece kitabın adı ve konusunu merak etsin. Son olarak fikri, düşüncesi, inancı ne olursa olsun insana ve de dünyaya zarar veren herhangi bir eylemine şahit olmamışsanız herkese yakınlık gösterin, saygı duyun, konuşun ve dinleyin; özgürlük sadece sizin yaşamayı arzu ettiğiniz değil, gerçek özgürlük başkasında savunduğunuzdur.
Sohbetimizi okuyan ve bizlere eşlik eden dostlarıma sevinçlerini sığdıramayacakları günler diliyor; sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum, üzerine de samimiyetimi serpiştiriyorum…

Polisiye Roman-Buz Yürekler-Bir Anadolu Polisiyesi

Polisiye Roman
Romanlar içinde bir de, polisiye roman türüne farklı açıdan bakalım. İki farklı yazar, iki farklı kulvar desek de, yine aynı yere çıkıyor, aynı yere çıkıyor dememdeki maksat insanı anlatıyor. Ve polisiye roman türünde Türkiye’de iki romancıyı tanıyorum. Diyeceksiniz bana, Türkiye’de iki tane romancı mı var? Hayır tabii ki! okuduklarım, bunun ikisi, diğerleri; Ali Bayram, Nurhan Işkın, dünyaca ünlü polisiye romancı; Agahta Christie, Tess Gristien,Umberto Eco, gibi yazarlar hariç bu okuduğum polisiye romancı Gençosman Denizci ile Ahmet Ümittir. Kulvarları farklı, anlatım tarzı üslübu farklı, birisi doğunun kültürünü, Anadolu’nun güzelliklerini örf ve adetlerini inci gibi işleyen Gençosman Denizci bey, diğer tarafta batının Metropolün ve Batının kokuşmuş kültürünü bize sunan Ahmet Ümit, İki farklı karaktere sahip Nevzat Başkomiser ve bizim asil kahramanımız, Fatih Korkmaz’ın eline su dökemez, ne diyelim. Bize de Beyoğ’lunun En Güzel abisi diye bize yutturan Ahmet Ümit, bizi biz olarak yansıtan Fatih Korkmaz Başkomiser: Komiserimizi yakından tanıyalım, Rize’den göç etmiş İstanbul’a gelmiş bir ailenin çocuğu olan Baskomiser Fatih, garibanlıktan, gelmiş. Polis Akademisini Ankarada bitirmiş. Bir polis adayı olarak, İzmir ve Anadolu’nun çeşitli illerinde görev yapmıştır. En son İstanbul Tarihi Eser Kaçakçılığı şu bürosunda. Görevini yerine getirirken, son operasyonundan sonra, en çok sevdiği, cinayet bürosuna bir ay sonra atanacakken bu güzel haberi alır almaz eşiyle paylaşan Fatih korkmaz, kendisine Erzurum’da Düzenlenecek olan Türkiye’de Tarihi Eserlerin Önemi Ve Tarihi Eser kaçaklığı ile ilgili görüşünü sunmak üzere uçağa bindiğinde, Prof David Clark ile karşılaşır ve mecarası böylece başlar. Ve kendisini cinayetin tam ortasında bulan #fatihkormaz, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan dayısı ile cinayeti çözmeye çalışır, yazarımız konularda oradan oraya, atlamaya çalışmış, iki tane cinayet ve iki tane katil varken. Üçüncü katili Trabzon’da bulması cinayetin seyrini değiştirir. Zengin bir ailenin tek kızı, para göz bir genç ve sevdiği adamın katil olacağını düşünmesi, manidarken, katilin prof olması ne acı bir tesadüf, ne acı bir melodram, ne acı bir tez çalışması Ailesinden izin almaya kalkan kızın ölümü İngiliz kızının ölümü ve katilin profesör David Clark çıkması. Tam bir Gençosman Denizci beyin kaleminden bir insan meydana getirdiği güzel bir kitabı okumanız dileğimle, okurken yüreğiniz buz tutacak. Buz yürekleri…”bir Anadolu Polisiyesi’ni sakın okumayı unutmayınuz… Sağlıcakla kalın kitapla kalın iyi günler dilerim… Hayat Yayınları

Halide HALİD- Araştırmacı yazar- Tahta kapı ve demir kapı

(Kısa hikaye)
Yıllarca ev sahibine kusursuzca hizmet eden tahta kapı gün gelmiş eskimiş ve bayağa yıpranmış. Bunu farkeden ev sahibi onu kırarak yerine demir kapı takmış.
Gel zaman git zaman, demir kapı paslanmış. Ev sahibi onu temizleyip, yeniden boyamış. Tahta kapı ise fırlatıldığı köşeden demir kapıya gülerek böyle söylemiş:
-Eyvah senin haline! Baksana, senin gerçek yüzünü nasıl saklıyorlar. Yüzüne sürülen boya senin yüzündeki pası saklayabilir, ama eski olduğun gerçeğini asla saklayamaz. Seni içeriden kemiren pas, eninde sonunda yine dışına vuracaktır.
Oysa ne mutlu bana. Mutluyum ki, senin gibi ödül adıyla ceza almamışım. Beni kırıp döküp senelerin emeğini tek celsede bu köşeye fırlatsalar da, asıl yüzümü maskeleyememiş, beni özümden saklayamamışlar.

ŞU BAZENLER VAR YA!

Bazen içinden çıkılmaz işlerin içinden çıkılabiliyor da bazen içinden çıkılabilir işler içinden çıkılamaz hâle gelebiliyor.
Çok acayip değil mi?
Fındık kabuğunu doldurmaz dediğin kafanı dolduruyor,
kafanı doldurması gerekenler kafanda bile yok.
Bazen insan bilmediği işlerin filozofu, akademisyeni olabiliyor.
İnsan boşta kalınca kendi işi dışında her işe kafası çalışıyor.
Kafası çalışanlar da zaten kendi işlerinin peşindeler. Kafalarını kaşıyacak vakitleri yok. Fırtına gibi çalışıyorlar.
Bazen vekil asilin yerinde, asil vekilin yerinde.
İşler tersine giderken de bazıları tersine gitmekten hoşlanıyor.
Öfkelisi de var, sakini de, sinsisi de, safı da… Her şey olabiliyor.
Ben bilirim diyen de biliyor, ben bilmem diyen de.
Bazen insan Golfstrim akıntısı gibi. Soğuk mu istersin, sıcak mı?
Şu bazenler var ya bazen insanı deli de ediyor veli de.
Bazı insanlar bakıyorsun melek gibiyken şeytanca davranıyor.
Bazıları yılan gibi bir fıtratı varken bakıyorsun melul, masum…
Sütten ağzı yanan da yoğurdu üfleyen de aynı sofralarda olabiliyor.
Bazen yaşadığın yer senin kaderin olurken, bazen de yaşadıkların kader olabiliyor. Yaşamak istemediklerini de yaşayabiliyorsun.
Zaman en iyi ilaçmış. Eczaneden çıkamadığımız çok gün var.
Vakit bir avuçmuş. O da elden uçup gidiyor. Saate bile şaşı bakan bir tarafımız var. Vakit geç olduysa ya biz geç kaldık, ya saat durmuş, ya da sefer iptal olmuştur.
Çocuğun umrunda değil büyüğün sorumlulukları. Büyüğün umrunda mı çocuklar? Çocuğun sorumlukları.
Çoğu halına göre halay çekmek istemiyor. Var olanda yok, yok olanda var. Kimine geniş bir dünya, kimine dar.
Nefes tek tek mi alınır? Çift ve fazlası var mı? Anı gözlemle…
Pahalı ucuz derken Ramazan da geçti. Var, dedik, elhamdülillah…
İncelikler kabalıkların yanında çok ince kalıyor.
Nezaket, zarafet, nefaset, hürmet, güler yüz, güzel insan… Mühim.
Bana bir faydası var mı yaptıklarımın? Ya da senin işin faydalı mı vatana, millete, dile, dine, bayrağa, insana, insanlığa? …
Birbirimize destek olursak mı daha faydalı, köstek olursak mı?
Bir mazluma destek olursak mı iyi, biz zalim olursak mı?
Ekmeği paylaşmak mı daha iyi, ekmeği çöpe atmak mı?
“Acım. Bir ekmek parası !” diyen birine “Gel karnını doyurayım, sana bir ekmek değil beş ekmek alayım; ya da sana bir iş bulayım, çalış! diyorsun. ” Yok, olmaz!” deyip kaçıyor. Karnı tok bir açlık var. Ruhun açlığı karnın açlığından da beter. Maddi açlık, manevi açlık….
Bir kitap okuyorsun bal oluyorsun, bir kitap okuyorsun her sayfasında zehirleniyorsun. Düşünsenize insan bir matematik test kitabını okurken bile yazarın bu soruları sırf para kazanmak için yazdığını düşünmesi, onu hissetmesi ve soruları okurken bile nefes alamaması ne acı bir durum, değil mi? Gerisini de düşünelim.
Bazen bir şeye patlamak için patlıcan, bazen bir şeye gülümsemek için de gül olmak gerekmiyormuş. İrade, ihlas, sabır, merhamet, güzel ahlak doğruluğu, liyakat… Doğru ilkelerin, doğru rehberlerin seçimi.
Tadımlık şeyler var. Tadına doyamadıklarımız var. Hiç tatsızlar var, gevezeler var, cıvıklar var… Efendiler var, iyiler var…
İyi ki iyiler var. İyilikler var! Yardımlar var. Aklı selimler, arifler var.
Olduğu gibi görünen göründüğü gibi olanlar var.
Gürültüden, kem sözden, kibirden, riyadan, kirden, pisten, faizden, kalp kırmaktan, ana-babaya karşı gelmekten kaçınan, hakka hukuka riayet eden güzel insanlar var.
Birinden bir iyilik ve güzellik bekliyorsak, ses adabı, hâl adabı, yüz adabı, sokak adabı bekliyorsak diyorum öncelik kendi adıma ( kendi nefsime) olmak üzere önce bunu biz yaşamalıyız.
Karmakarışık bir insan olmak yerine karışıklıklar içinde bile besberrak, dupduru bir insan olmalıyız. Darası alınmış ve net. Bıçağım her yöne kesiyor diye her iki yöne de kıvrılmayan, söz verdiğinde ölse de sözünden dönmeyen bir civanmert olmak lazım.
İçin dolu da olsa yazmakla boşalmıyor bazen. Fay hattı açık.
Fay hattı olmadan da bir şey çıkmıyor ki ortaya. Faydalı işler çıkar inşallah. İş bilen işini yapar. Boş duranlar da boş boş konuşmazlar inşallah. Milletin vekili de asili de millete, devlete hizmet etmek niyeti taşır inşallah.
İnsanın çatlağına çözüm bulmak yerin çatlağına çözüm bulmaktan daha zor.
Allah’ım zorlarımızı kolay eyle. Kolaylarımızı da zorlaştırma.
Bizleri de daima iyilerden eyle. Bildiklerimizi paylaşabileceğimiz, bilmediklerimizi de öğrenebileceğimiz güzel insanlarla karşılaştır. Namaz borcuyla, kul hakkıyla huzuruna gelenlerden eyleme bizleri güzel Allah’ım!
Filistindeki kardeşlerimize, Mescid-i Aksa’daki mücahitlere, bütün Müslümanlara SEN yardım eyle güzel Allah’ım! Dua.. Dua… Dua…
msgg – 2023

Bazen kelimesi de çok güzel ama bazen. Mevlüt Tekelek

Paradoks okur yazar da- Yazar Mustafa Çelebi ÇETİNKAYA Röportajı

B.F. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

M.Ç.Ç: Her şeyi kısaca yaşadığımız hayatta umutlarımız, söylemlerimiz, mücadelemiz ve mücadelemize sebep ideallerimiz uzunca olsun diye mücadele eden; yazmak eyleminin bir yaşama sebebi olduğuna inanmış, fiziki ve resmi özelliklerin geçici olduğuna inanan Mustafa Çelebi Çetinkaya’yım.

B.F. Yazmaya nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?

M.Ç.Ç: Orta okul yıllarıydı. Kompozisyon ödevleri bana görev gibi değil, ödül gibi gelirdi. İlk şiirimi de orta sonda yazdım sanırım. Kendimi anlatma biçimiydi yazmak. Kendimin farkına vardığım andan beridir yazıyorum. Bunu rakamsal ifade edersek yaşım da ortaya çıkar belki ama kalemle dostluğumuz nereden baksanız 30 semeyi buldu.

B.F. Yayınladığınız kitap sayısı ve konuları nelerdir?

M.Ç.Ç: İlk kitabım 2006 yılında ZAN olarak çıktı kendi imkanlarımla. 2011 yılında “Seni Sensiz Yaşamak” şiir kitabımı yayınladım. 2012’de “İnsancıl Düşünüşler” adlı deneme kitabımla yerimi aldım. Arada bir iki kitap çalışması daha oldu ama arzu ettiğim olgunluk durumunu kendimde yakalayamadım. 2013 yılında öykü kitabı olan “Bir Öğretmen Sevdim” adlı kitabım yayınlandı. 2014 yılında ABBAS adlı romanım daha yayınlanmadan yasaklılar arasına girdi. Uzun bir süre kendi adıma kitap çıkarmadım ama bu zaman içinde 100’e yakın kitabın editörlüğünü yaptım. Nihayet 2022 yılı Nisan’da SEVDAYA ZANLI ŞİİRLER adlı son kitabım çıktı. Bakarsınız 2023 yine yeni bir romanın okurlarla kavuşmasına imkân tanır.

B.F. Yazarken karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Yazmak ve yayınlamak; sizin için hangisi daha zordu?

M.Ç.Ç: İçimden gelmediği bir an kendimi mecbur hissederek oturup hiçbir şey yazmadım. Ben halen kağıtlara yazan biriyim. Teknoloji ne kadar iyi bir şey olsa da kağıtlarla dostluğumuz devam etmekte. Yazarken karşılaştığım en genel sorun belki de yarım kalmasıdır. Yarım kalan bir yazı yetim gibidir. Devam etmez, kalır öyle. Bir kenarda bir başına. Yayınlamak günümüz şartlarında çok olmasa gerek. Sanırım yazmak en zoru. Çünkü yazmak aslında insanın kendisine karşı dürüstlüğüdür.

B.F. Yazılarınızda sizi besleyen kaynaklar nelerdir, ilham kaynağınız nelerdir; biraz bahseder misiniz?

M.Ç.Ç: İnsanı yaşama bağlayan en yegâne güç Aşk’tır. Aşk ile var oluşun tadına varır ve yaşarız, yazarız. Şairim deyince ilk akla gelen de hep aşk olmuştur. Sanki şair sadece aşk şiiri yazar. Oysa esas denge şairin aşkla şiir yazmasıdır ki; Aşk denilen o güç bir kadına da olur, toprağa da bayrağa da insana da… Benim kalemimde ki en yegâne kaynak insan oldu hep. Birçok şiirim aslında başkalarının hayatıdır. Onlardan esinlenir yazarım. İlham kaynağımda halen hayata olan inancımdır. Ne zaman hayata olan inancım ve şevkim biterse o gün susar kalemim.

B.F. Kitap okur musunuz? Bulunduğumuz dönemde yayınlanan kitaplarla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

M.Ç.Ç:  Şair ya da yazarsanız eğer ve size kitap sorusu sorulursa ilk vereceğiniz cevap bir kitap kurdu olduğunuzdur. Çünkü denge kurmaya ve korumaya çalışırsınız.  Sanırım son iki yıldır yakıştığı gibi kitap okuyamadım. Yani iki yıl evvel kurtluğum alındı elimden. Fakat en büyük hayallerimden birisi de emekli olup, arkama yaslanıp, tekrar kitaplarla yarenliğimin devam etmesidir.

Bulunduğum dönemde yayınlanan kitap meselesine gelince… Olsun! Kitap okuyun, kitap okuyalım.

B.F. Yazmanın sizin için ne ifade ettiğini öğrenebilir miyiz?

M.Ç.Ç: Yaşamaktır. Yaşamı sorgulamaktır. İnsanın bir rota çizmesidir aslında yazmak. Kimisi gitmek istediği yeri, kimisi olmak istediği kişiyi yazar. Yazmak insanın ruh kimliğidir aslında. Size verilen hüviyet cüzdanlarında hakkınızda net olan bilgiler vardır ya hani, yazmak da ruhunuzun kimliğidir.

B.F. İyi yazmak için bir formül var mıdır size göre?

M.Ç.Ç: Akademik bir cevap gerekebilir belki bu soru için. İlgili uzmanların önerilerini dikkate almakta fayda var. Benim aklıma gelen ilk formül kesinlikle okumak olacaktır.

B.F. Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?

M.Ç.Ç: Okuyun diyeceğim. Ayırmadan okuyun. İdeolojik saplantılardan kendinizi arındırarak okuyun. Nitelemeden okuyun. Okumak demek sadece roman okumak demekte değildir. Ya ada okumak demek sadece size yakın olanları okumak demek değildir. Aziz Nesin’den Hekimoğlu İsmail’e kadar okuyun. Bir aşk romanı da okuyun, tarih araştırması da. Yazmak isteseniz de hiç yazmayacak olsanız da okuyun derim. Bunu önce kendime der, sonra bizi okuyan dostlara tavsiye ederim.

B.F. Buradan okurlarımıza mesajınız nedir, ne söylemek istersiniz?

M.Ç.Ç: Gelin çay içelim. Çay dostluğun nişanesidir.

İnsan yaşlandıkça ve yaşama şahit oldukça aslında dünyalık mücadelenin ne kadar boş olduğunu görüyor. Tam her şey yoluna girdi diyorsunuz sonra öyle bir şey oluyor ki her şey başa sarıyor. Sevmek için, yaşamak için, eğlenmek için kendinize zaman sınırlandırması yapmayın. Uykunuzu zamanında uyuyun, düzenli yemek yiyin, sağlığınıza dikkat edin…

Pardon… Benden beklediğiniz cevap bu değildi değil mi? Haklısınız…

Sevin. Sevin. Sevin. Ne yaşarsanız yaşayın, neye maruz kalırsanız kalın sadece sevin. Sevmezseniz nefes alamazsınız, nefes alamazsanız varlığınızın ne size faydası olur ne de sevdiklerinize.

Çay var mı çay….

Paradoks Okur Yazarın Azerbaycanlı araştırmacı yazar Halide Halid ile Röportajı

Betül FIRAT: Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Halide HALİD: Ben Halide Halid kızı İsmayılova (Halide Halid) 24 Aralık 1965 tarihinde
Azerbaycan’ın Lenkeran şehrinde doğdum.
1973-1983 yılları arasında Lenkeran şehri 9 sayılı okulunda eğitim aldım. 1979-1983 yılları
arasında bu okulun ‘Komsomol’ kurum sekreterliği görevini icra ettim.
1983-1989 yılları arasındaLenkeran Şehir Komsomol Komitesinin görevlendirmesiyle
Lenkeran Şehir Yerel Radyo Programları Bürosunda spiker olarak çalıştım.
1984-1989 yıllarında M. A. Aliyev Adına Azerbaycan Devlet Güzel Sanatlar Enstitüsünde
(şimdiki Kültür ve Güzel Sanatlar Üniversitesi) Kültür ve Eğitim Fakültesinde açık öğretim
okudum.
1989-1993 yıllarında Lenkeran Çocuk Ressamlık Okulunda sanat tarihi dersleri verdim.
Ayrıca, aynı yıllarda Lenkeran Şehir Kültür Şubesi Komsomol Teşkilatının sekreterliğini yaptım.
1993-1998 yıllarında Lenkeran’da 4 sayılı okulda öğretmen olarak çalıştım.
1998 yılında Lenkeran Devlet Üniversitesi’nde Pedagoji ve Psikoloji Bölümü müdür
yardımcılığına atandım. Ayrıca, üniversitenin ressamlık fakültesinde sanat tarihi dersleri verdim.
1999 yılında Lenkeran Devlet Üniversitesinin Basın ve Enformasyon Ofisinin Başkanlığı
görevine terfi ettim. 2000 yılının Mayıs ayına kadar bu görevi yürüttüm.
2000 yılının Haziran ayından itibaren Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Uluslararası
İlişkiler Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalıştım, ayrıca enstitünün Basın Sözcülüğü görevini
icra ettim.
2003 yılında Enstitünün kapatılmasının ardından Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Felsefe
Enstitüsüne, sonra da Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü Güney Azerbaycan Edebiyatı Bölümüne
araştırmacı olarak kabul edildim. 2007 yılında Dış Ülkeler Edebiyatı ve Edebi İlişkiler
Bölümünde faaliyet gösterdim. 2009 yılında bu şubenin bir birimi olarak Türk Halkları Edebiyatı
Bölümü kuruldu. Benim doktora çalışmam Türk (Türkiye) edebiyatı ile ilgili olduğu için atamam
bu şubeye yapıldı.
2007-2014 yılında başladığım “Türk Halkları Şiirinde M. H. Şehriyar’ın Haydar Baba’ya
Selam Eseri” konusunda hazırladığım doktora tezi üzerinde çalıştım.
2014 yılına kadar Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü Dış
Ülkeler Edebiyatı ve Edebi İlişkiler Bölümünde araştırmacı olarak görev yaptım.
2000-2007 yılları arasında “Respublika” gazetesinin, 2000-2013 yılları arasında ise
“Azerbaycan Ordusu” gazetesinin muhabiri olarak çalıştım.
2000 yılından itibaren Azerbaycan Gazeteciler Birliği üyesiyim.
Düzenli olarak Azerbaycan, Türkiye ve diğer ülkelerde yayınlanan bilimsel ve aktüel
dergilerde makalelerim ve yazılarım yayınlanmıştr.
2015 yılında İnform.az haber sitesini kurdum ve editörlüğünü yaptım. 2020 yılında ise web
sitesini deaktif ettim.

Betül FIRAT: Yayımladığınız kitap sayısı ve konuları nelerdir?
Halide HALİD: Maalesef kitab yayınlamadım daha… Kitap yazmak bana göre çok sorumluluk talep eden bir faaliyettir. Bir yazarın görevi sadece kağıtların basılıp kitap halinde raflarda tozlanmasını izlemek değil, okurlara ulaşmak ve ulaşdığı okurlar sayesinde geleceğe izini taşımaktır.
Böylesine bir kitabı yazmam için zihnimi meşgul eden sorulardan hem arınmalı, hem de onlara
cevap bulmalı olduğumu düşünüyorum.
Ancak o zaman gerçek ilham perisine klavyemi teslim edebilirim.

Betül FIRAT: Yazarken karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Yazmak ve yayımlamak; sizin
için hangisi daha zordu?
Halide HALİD: Zorluklar…Tabii her yazarın sanat hayatında kendine göre zorlukları oluyor. Hayatını yazmaya adayan insanın bu alanda her zaman zorlukları oluyor. Farklı farklı konularda olsa bile maalef bu olmuş, oluyor ve olacaktır.
Kendiniz de yazar olduğunuz için yazmanın ne kadar zor olduğunu iyi biliyorsunuz bence.
Yazmak farklıdır. İlahiden verilen bu yetenek ve bir de sadece yazmak için yazmak. Sadece
yazmak adına yazılan yazılar kolay ortaya çıkıyor.
Ama ilahinin lutfu olan yazılar her zaman kolaylıkla meydana çıkmıyor.
Bazen bir yazıyı defalarca okuyor, tekrar tekrar üzerinden geçiyorum. Bazen de yıllar önce
yazmış olduğum yazıları tekrar okurken yanlışlarımı görüyor, yeni yazdıklarımda o yanlışlara
izn vermemeye çalışıyorum.
Benim için yazmak yayımlanmaktan zordur.


Betül FIRAT: Yazılarınızda sizi besleyen kaynaklar nelerdir, ilham kaynağınız nelerdir;
biraz bahseder misiniz?
Halide HALİD: Yazmak benim için hayatımın bir parçasıdır. Kendimi anladığım günden itibaren yazmanın kendisi benim için bir beslenme kaynağı olmuştur.
Benim ilham kaynağım İlahi sevgi, İlahi aşktır. Bu sevgiden ben ilham alıyor, bu sevginin
ışığında yazıp yaratıyorum.
Betül FIRAT: Kitap okur musunuz? Bulunduğumuz dönemde yayınlanan kitaplarla ilgili
düşünceleriniz nelerdir?
Halide HALİD: Türkiyenin çağdaş kadın yazarlarından Duygu Asena’nın eserleri hoşuma gidiyor. İçten ve doğal bir uslubu var. Dili çok sade ve akıcıdır. Anlattığı hikeyeleri okuyan kadın ve ya erkek bazen o hikayelerde kendini görüyor.Ayrıca, en çok etkilendiğim eserlerden biri de Muazzez İlmiye Çığ’ın ‘Sumerlilerde Tufan, Tufan’da Türkler’ eseridir. Uzun zaman önce bu kitapla ilgili çevremden duyumlar almış olsam da, daha yeni okuma fırsatı buldum. Binlerce yıl öncesine dayanan tarihimizin derinliklerine inen bir araştırmadır gerçekten.

Betül FIRAT: Yazmanın sizin için ne ifade ettiğini öğrenebilir miyiz?
Halide HALİD: Yazmak benim hayatımın gayesidir. Ben yazarken yaşıyorum, yazarken içimdeki Benle daha fazla arkadaş oluyor,onu daha çok dinliyorum.Ben yazarken dinleniyorum.

Betül FIRAT: İyi yazmak için bir formül var mıdır size göre?
Halide HALİD: Benim iyi yazmak için formülüm SEVGİDİR. İlahi sevgi, insanlığa sevgi, doğaya sevgi, kitaba sevgi,sevgi, sevgi bir daha sevgi.
İyi yazmak istiyorsan sevmeyi becereceksin. Adaletli, mütevazi, alçakgönüllü olacaksın.

Betül FIRAT: Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
Halide HALİD: Sadece kitab basmak, imza günü geçirmek, gündemde kalmak için sadece sözden ibaret bir yığıntı için değil, hafızalarda, kalplerde yaşamak için yazmalarını isterim. Bizim dönemlerde Azerbaycan’da yani benim akranlarımın döneminde her kes kitap yayımlamaya cesaret edemezdi. Yazılan şiirler, hikayeler, romanlar ünlü yazarlar tarafından okunar, onaylandıktan sonra kitab olarak basılırdı.
Maalesef şimdi bu iş çok kolay. Paran varsa, sorun yok. Bazen öyle kitaplar, öyle eserlerle
karşılaşıyor ki insan, inanın ona harcanan kağıta, boyaya acıyor.

Betül FIRAT: Buradan okurlarımıza mesajınız nedir, ne söylemek istersiniz?
Halide HALİD: Önce bana dikkat ayırdığınızdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Çok zor ve kutsal bir yolda adımlıyorsunuz, başarılarınız tükenmesin.
Okurlarınıza ise yayımlanan yazıları dikkatle okuyup, yorulurken bile sabrlarından vaz
geçmemelerini diliyorum.
Her yayımlanan yazı mükemmel olamaz. Okusunlar, fikir bildirsinler, yazarın hangi konuda
yazdıkları daha çok ilgilerini çekiyor, hangi eserde beğendikleri ve beğenmedikleri hususlar var,
çekinmeden dostcasına söylesinler. O zaman siteniz daha kaliteli ve daha çok okuru olan bir
yaratıcı site olabilir.

Powered by WordPress.com.

Up ↑