İSTANBUL SANA DESTAN YARAŞIR

Dillenirken dillerde, sevda sevda İstanbul
Kadîm şehir deryası, güzellikler mülküydü
Kostantin’in üstüne, son peygamber çağrısı
Alperenler dilinde, ıtır kokan türküydü
Çağ açılan zamanda, fetihlerin muştusu
Gül koklayan adamda, kutlu töre ülküydü
Dillenirken dillerde, sevda sevda İstanbul

Taçlanırken İstanbul, yüreklerde aşk vardı
Kalesine, burcuna, soylu akınlar vardı
İstanbul mu özgeydi, can verilen uğruna
Sevdalıktı, sevdaydı, özü güzel diyardı
Asırlardır aşk idi, Türk-İslâm’ın gönlüne
Asarına Türklüğün, Leylâ idi, gül yârdı
Taçlanırken İstanbul, yüreklerde aşk vardı

Sultanların otağı, mekânıydı İstanbul
Asırlarca uğruna; şiir, destan yazılan
Fetihlerin fetihle, yarıştığı zamanda
Saadetti gül mührü, yüreklere kazılan
Güzelliği üstüne, şehrengizler doğarken
Karanlıktı bu şehrin hâlesinde bozulan
Sultanların otağı, mekânıydı İstanbul

Adaletin remziydi, yeni çağda hoşgörü
Töresinden Türklüğün, bağdarından dökülen
Osmanlı’nın kavuğu, tercih idi başlarda
Külahıydı Kardinal, kafalardan sökülen
Üç hilalli sancaktı; kalelere, burçlara
Hakk aşkıyla sevdalı, Hakk lafzıyla dikilen
Adaletin remziydi, yeni çağda hoşgörü

Sultâna da adâlet, köleye de bir idi
Hükmü koyan kadılar, hak vicdanlı pîr idi
Hıristiyan, Müslüman, bütün dinler mensubu
Hâllerinde gül neşe, pür kanat özgür idi
Sinegokun, caminin, kilisenin, havranın
Sedâları o çağda, Davut gibi gür idi
Sultâna da adâlet, köleye de bir idi

Gül çağıydı o zaman, gülce sesler çınlardı
Çamlıca’dan Göksu’ya, Adalardan, Haliç’e
Müslüman’ı, Arap’ı, gayrı Müslim tebâsı
Ayrı gayrı bilmeden, yaşarlardı iç içe
Adaletle hükmeden, hüküm fermâ canlar ki
Zorlamazdı kimseyi, ötelere hiç göçe
Gül çağıydı o zaman, gülce sesler çınlardı

Dem tutardı dillerde, ezgi ezgi şarkılar
Dillenirdi Tatyos’un, Nevres Bey’in udunda
Ârif Bey’in âyini, gönüllerde çağlarken
Bir olurdu yürekler, Risâletin nûrunda
Ağır aksak semaî, Gülnihal’i Dede’nin
Hoş sedaydı, hoş neva, sevdaların tadında
Dem tutardı dillerde, ezgi ezgi şarkılar

Meşklenirdi saraylar, sazendeler, sâkiler
Makam makam şarkılar, dolanırdı dillerde
Kemâneler, tamburlar, armonide erirken
Cem olurdu gönüller, serin esen yellerde
Neyzenlerin nay sesi, boğazlarda çınlarken
Sevinç vardı hâleli, lâlelerde, güllerde
Meşklenirdi saraylar, sazendeler, sâkiler

Yedi tepe nağmesi, Neyzen Tevfik dilinde
Hüseyniyle başlardı, segâhlarla sürerdi
Yanık sesler yürekten, ulaşırken sevdaya
Mehmet Akif Neyzene, mutlak aşkı sorardı
Kulaklarda haz vardı esrik idi yürekler
Ney sesinin demleri, hicaz makam karardı
Yedi tepe nağmesi, Neyzen Tevfik dilinde

Şahikaydı gül sesler, nâzenindi nefesler
Ay seyrinin mehtabı, Heybeli’de başkaydı
Adalardan Göksu’ya, çekilirken kürekler
Esrik eden kalpleri; kudümdü, sazdı, “nay”dı
Çamlıca’da güllerin, Küçüksu’da koyların
Gecelerde yoldaşı, gök gözlü dolunaydı
Şahikaydı gül sesler, nâzenindi nefesler

Türkçeleşen, Türkleşen, İstanbul’da sahafta
Çevrilirdi yaldızlı, edep içre sayfalar
Haşim ile akşamlar, bürünürken kızıla
Efsunkârdı mısralar, yoktu kalpte hayfâlar
Yahya Kemâl akını, bin atlıyla coşarken
Mohaç’taydı akıncı, deryalarda tayfalar
Türkçeleşen, Türkleşen, İstanbul’da sahafta

Süzülürdü gül vakit, çınar altı sohbette
‘Paydos’ derdi Tarancı, sönerken vaktin fendi
Asef Halet yankısı, Ferhat olur ünlerdi
Külüngüyle yıkardı, aşk önünde her bendi
Neyzen üflerdi nayı, derdestleyip hüznünü
İstiklâlin şairi, her dem olurdu kendi
Süzülürdü gül vakit, çınar altı sohbette

Celalettin Kurt

Bir Cevap Yazın

Powered by WordPress.com.

Up ↑

Discover more from EDEBİ DOSTLARI (E~D) TAHLİL & EDEBİYAT

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading